Her zaman kendi hayatında devrim yapan kadınlar vardı ve var olacaklar.
Kadınların kendi devrimleri kendileri ile sınırlı kalmadı hiç.
Bu devrimler karanlıkta yakılan ışık oldu.
Yakınlarındaki ve uzaklarındaki birçok kadın bu ışıktan yararlandı, yararlanıyor halen.
Devrim biraz iddialı gelebilir kulağa. Toplumsal dönüşümler için kullanılan bu kavram, bazı kadınların hikayelerini tanımlayan en iyi sözcük olabiliyor. Çünkü kendi hayatları ile birlikte toplumsal hayatı da er-geç dönüştüren hikayeler onlar…
2020’ nin 8 Mart DÜNYA KADINLAR GÜNÜNDE ışıkları yolumuzu aydınlatan kadınlarla tuval üzerinde buluştuk, söyleştik. Eril tarihin üstünü örttüğü veya bilinse de kendilerinden söz edilmeyen kadınları hatırlayalım ve hatırlatalım istedik. Günebakan Kadın Derneği üyesi bir grup kadın, hikâyesi ile kesiştiğimiz kadınları tuvale aktardık. Resim öğretmeni ve ressam Handan Bozkurt üyemizin gönüllü ve keyifli yol göstericiliği ile.
Tüm dünyada kadınların tarihi ve yolculuğu görünmez kılınarak kendi hayatlarımızı, hatta toplumsal hayatı dönüştürme gücümüz biz kadınlardan gizlenmiş.
Ama kadınlar güçlerini keşfetti ve hayatı zorlayarak, fırsatları değerlendirerek daha iyi bir hayatı mümkün kılmak için yürüyor çoktandır. Bireysel enerjilerimizi birleştirdiğimizde güçlerimiz katlanıyor. O yüzden kadınlar bir araya gelsin istenmiyor. Kadın kadının kurdudur diyerek birbirimize karşı güvensizlik tohumları ekiyorlar. Ama tarih göstermiş ki kadınlar birlik olduğunda haklarını kabul ettirmişler, hayatı dönüştürmüşler.
Bir Ulviye Mevlan çıkmış mesela 1900’lerde bu coğrafyada. Henüz 15 inde imiş kendisinden çok büyük bir adamla evlendirildiğinde ve 20 yaşında imiş kocası öldüğünde. Kocasından kalan mirası kadın haklarını savunmak için harcamış Osmanlı imparatorluğunun son demlerinde. Sadece kadınların çalıştığı bir feminist dergi çıkarmış, dernek kurmuş hem de. Ve birçok kadın bir araya gelerek bazı haklarını elde etmişler ve cumhuriyet dönemine taşımışlar hak mücadelesini. Yaşar Nezihe ile kesişmiş yolları. Yoksul ve baskı altında geçen hayatını değiştiren Yaşar Nezihe okula gönderilmemiş ama gizlice ders alarak okuma yazmayı öğrenmiş, edebiyata ve kadın haklarına vermiş aklını. Türkçe ’de bir mayıs şiirini ilk yazan, şiirlerine el konan bir kadın şair. Mutsuz olmuş bolca ama yolculuğundan da vazgeçmemiş.
Tıpkı ABD’ de siyah bir kadın olan Rosa Park gibi. Okyanus ötesinde de kadınlar hayır diyordu haksızlığa. Irkçılığa hayır diyen Rosa Parks 1955 yılında otobüse binmeme boykotu başlatır ve 381 gün hiçbir siyah otobüse binmez. Çünkü otobüste oturma hakları olmamasına itiraz ediyorlardı ve istediklerini alırlar sonunda.
Daha yakın coğrafya, Almanya’dan bir kadın Hitler faşizmine direniyordu. ‘’Weise Rose’’ yani beyaz gül direniş grubunu erkek kardeşi ile birlikte oluşturdu Sophie Scholl . Grup üyeleri birbirlerini yakalarına taktıkları beyaz gül ile tanıyorlardı. Okudukları üniversitede örgütlenerek faşizme karşı muhalefet oluşturmaya çalışıyorlardı. Direnişin önemli halkasını oluşturmuştu ama şansları iyi gitmedi. Ne yazık ki yakalandılar ve idam edildi kardeşiyle birlikte.
Bilimin ve sanatın da öncü kadınları oldu hep. Münevver Belen Gözeler, ilk kadın mimarımız ve yıl 1934.Bursa’da yaşamış, başarılı projelere imza atmış ve Nilüfer halk evinin önünde heykeli ile aramızda duruyor.
Gösteri, sahne, sinema, tiyatro dünyasının parlak ışıları altında ışıldayan ilk kadınlardan olmak zor… İlk oldukları için hayatları da zorlu geçen kadınlar. Yasakları, tabuları delmeye çalışan kadınlardan biri Cahide Sonku. Ailesi erkek çocuk özlemiyle Mücahit adını vermiş. 1933 yılı Türkiye’sinin ilk kadın sinema ve tiyatro oyuncusu ve ilk kadın yönetmeni. Hatta kendi film şirketini de kurmuş. Başarılarına rağmen varlık ve yoklukların içinde dönüşen hayatında yorgun düşmüş bir kadın.
Ve bir başka kadın Adalet Cimcoz. Resmi bir kurumda memur olarak çalışırken 1930’lu yıllarda seslendirme yapmaya başlar. Yeşilçam’da izlediğimiz yıldızların sesi olur. Türkiye’nin ilk özel galerisini açar. Çeviriler yanı sıra gazetecilik yaptı.
1900’lerde uçma tutkusunu gerçekleştiren ve başaran bir kadın. Türkiye’nin ilk kadın pilotu Bedriye Tahir Gökmen. Memur olarak çalışıyor ve annesiyle yaşıyor. Öylesine bir aşka düşmüş ki, sabah erkenden uçuş dersine gidiyor ve sonra mesaisine başlıyordu. İşyeri soruşturma açtı uçuş dersleri alıyor diye. Yılmadı bröveyi hak kazandı fakat işinden çıkarıldı ve hikayesi ile ilgili bilgiye ulaşamıyoruz sonrasında ne yazık ki.
Ve okyanus ötesi bir ülke, Meksika. Meksika deyince biz kadınların ilk aklına gelen Frida Kahlo. Büyük zorlukların, acıların ve o oranda büyük direnç ve tutkunun var ettiği feminist, kominist ve aşık ressam bir kadın. Çocukluğundan itibaren hastalık ve kaza sonucu bedeniyle de barışık yaşamakta zorlanan ama hiç mi hiç yılmayan, aşk ve tutkudan vazgeçmeyen Frida.
1900’lerde yaşayan Tina Modotti. Kadın kimliği ve onurunu korumanın ancak yeni bir dünya ve yeni insanla mümkün olacağını bilen Tina Modotti fotoğrafçı ve militan bir devrimci olarak yaşamını sürdürür. Avrupa’dan Amerika’ya, oradan Rusya’ya uzanmış Meksika’da Frida Kahlo ile yolu kesişmiş.
Ve 1915 yılında doğan, 48 yaşında aramızdan ayrılan Piaf sokaklarda şarkı söylemeye başladı çocukken. Kaldırım serçesi dediler, dünya tanıdı onu. Kapitalizmin acımasız yıllarında hayat yüzünü güldürmedi. Kilise cenaze töreni yapmayı reddetti ama o yüz bine yakın hayranı ile uğurlandı.
Günümüzde Hindistan’a uzanıyoruz ve çevreci, ekolojist, araştırmacı, aktivist Vandan Shiva aslında Fizik okumuş ve felsefede doktora yapmış. Genetiğin tahribatlarına karşı çiftçiyi örgütleyen, küresel yoksulluk ve kadının güçlendirilmesi üzerine bir araştırma vakfı kurmuştur.
Ve Mersin’den inançlı bir kadın Konca Kuriş. Dâhil olduğu tarikatı ve İslam’ın yorumlarını eleştirerek kadın haklarını savundu. Ama erk egemen tarikat alçakça kaçırdı ve vahşice öldürdü. Yaşasaydı Mersin kadın hareketine daha çok şey katacaktı kesinlikle. Ama Mersin Gonca’yı saygıyla ve sevgiyle anacaktır her daim.
8 Mart’ın kadınlar için önemli bir gün olmasını borçlu olduğumuz kişi Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’dir.1910 yılı, II. Enternasyonal toplantısında 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü’’ olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oy birliğiyle kabul edildi.
Tüm bu kadınların varlığı ve hikâyesi bugün bizlerin hikâyelerini etkiliyor ve gelecekte de kadınların hikâyelerine yol göstermeye devam edecek.
Baskılara, zorluklara direnerek var olmaya çalışan müthiş kadınlardan çok çok azı ile yad ettik kadın mücadelesini. Halen sistemin baskılamasına ve görünmez kılmaya çalışmasına rağmen kadınlar seslerini yükseltiyor. İsteseler de istemeseler de duyacak herkes.
06 Mart 2020
S.Selma Yazıcı